7 Ocak 2016 Perşembe

Korku - Stefan Zweig

Zengin bir adamla evli olan İrene, evliliğinden sıkılmış ve genç bir piyanist ile aşka yaşamaya başlamıştır. Ancak hayatı, bu ilişkiden haberdar olan ve kendisini sürekli tehdit eden bir kadın yüzünden altüst olur. Korku İrene'in ruhunu öyle esir alır ki kendi çocuklarından bile kaçar, kocasının yüzüne bakamaz, geceleri uyuyamaz ve hatta sokağa bile çıkamaz olur. İrene'in psikolojisi, şantajcı kadının hamleleri ile tek tek parçalara ayrılmaktadır.


Stefan Zweig'in insan psikolojisinin derinlerine indiği ve korkunun bir insanın hayatını esir alışını anlattığı hikayesi Korku 70 sayfalık bir kitap. Öyle sürükleyiciydi ki bir günde bitiverdi (hatta birkaç saatte). Bu kitaptan sonra yazarın neden bu kadar sevildiğini daha iyi anladım ve Satranç adlı kitabını da aldım. Muhtemelen diğer kitaplarını da toplayacağım.

İlk Gün / İlk Gece - Marc Levy

Adrian, İngiliz Kraliyet Akademisi'ne bağlı olarak çalışan bir astrofizikçidir. Tek derdi uzak yıldızların, evrenin gizemini çözmek ve ilk gündoğumunun nerede başladığını bulmaktır. Keira ise ilk insanı Afrika topraklarında arayan bir paleantropologdur. Adrian ile Keira'nın tanışıklığı 15 yıl öncesine dayansa da, hayat onları farklı yönlere savurur ve 15 sene sonra ilk insanın nereden geldiğini araştırırlarken tekrar bir araya gelirler.

Herşey Keira'nın eline gizemli siyah bir taş geçmesi ile başlar. Adrian ile beraber bu taştan birkaç tane daha olduğunu öğrendiklerinde, taşların peşine düşmeye karar verirler. Ancak taşların peşinde olan daha güçlü insanlar da vardı. Ve her geçen gün daha çok bilgiye ulaşan Adrian ve Keira'yı zorlu yolculuklar, tehlikeli olaylar beklemektedir.

Marc Levy'nin filmi yapılası romanları İlk Gün ve İlk Gece, macera kitabı okumayı sevenleri özellikle cezbediyor. İndiana Jones filmlerini zevkle izlediyseniz, Clive Cussler okumayı seviyorsanız bu kitapları da seversiniz.


Not: Marc Levy'nin İzmir levanten kökenli olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. İzmir'in Tarihi Asansör'ünü yaptıran Nesim Levi'nin torunudur kendisi.



1 Kasım 2015 Pazar

Chihayafuru

Ayase Chihaya ve Mashima Taichi, ilkokul birinci sınıftan beri çok iyi arkadaştır. Chihaya, dersleri kötü, tek hayali ablasının model oluşunu görmek olan, neşeli ve biraz da erkeksi bir kız iken, Taichi sınıfın en çalışkanı olmasının yanında, herkesle dalga geçen, yaramaz, fırlama ve bir o kadar da popüler bir oğlandır. İşi gücü de devamlı Chihaya ile dalga geçmektir ama bu pek Chihaya'nın umrunda değildir. Ki zaten Taichi Chihaya'yı sevmektedir ve bu fırlamalıkların çoğunu da onun dikkatini çekmek adına yapmaktadır.


Bir gün Chihaya ve Taichi'nin sınıfına Fukui'den bir çocuk transfer olur. Aşırı sessiz olan ve hiç arkadaş edinemeyen bu oğlan çocuğu, sınıftaki diğer öğrencilerin, özellikle de Taichi'nin alay malzemesi haline gelir. Üstüne üstlük "en çalışkan öğrenci" sıfatını da Taichi'nin elinden alır. Taichi tüm bunlar neticesinde, Wataya Arata adındaki bu çocukcağız hakkında bir sürü dedikodu uydurarak tüm sınıfın onunla dalga geçmesine sebebiyet verir. Üstelik belli ki fakir bir ailenin oğludur, hep aynı kıyafetleri giymektedir. Bu durum karşısında rahatsız olan Chihaya, Arata ile arkadaş olmayı kafasına koyar. Ancak bu kez de Chihaya'yı paylaşmak istemeyen Taichi acımasızca davranarak ikisini birden bir su birikintisine itip ıslanmalarına neden olur. Islak kıyafetleri kurutmak için Arata'nın fakirhanesinde gitmek durumunda kalan Chihaya için bu kötü durum, hayatının merkezine oturacak bir kart oyununun başlangıcı olacaktır.


Wataya Arata'nın hayatta tek tutkusu vardır : Karuta. Karuta sadece Japonya'da oynanan ve temeli taaa saraylara dayanan bir çeşit kart oyunudur. 2 kişi arasında oynanan, 100 kart ve bu 100 kart üzerine yazılmış şiirlerin ezberlenmesi ve 3. bir kişinin şiiri okumasıyla karta hamle yapılarak alınması şeklinde giden, ezbere ve vücut dayanıklılığına dayalı bir çeşit spordur da aslında. Elbiselerinin kurumasını bekleyen Arata ve Chihaya karuta oynamaya başlarlar. Hayatında hiç karuta oynamamış olan Chihaya, bu sessiz çocuğun ilgi alanını keşfetmenin yanında, bu kart oyununa da bir anlamda bağlanır. Arata ise bu oyunu, 7 kez üst üste karuta şampiyonu olan dedesinden öğrenmiş ve kendisi de küçük yaşta birincilik madalyası almıştır. En büyük hayali dedesi gibi olabilmektir. Chihaya'ya hayalini sorduğunda "ablamın model olmasını istiyorum" cevabı bu yüzden Arata'yı tatmin etmez. "Bu senin hayalin değil ki, ablanın hayali" der... "Kendine yeni bir hayal bulmalısın ama seninle ilgili olmalı. Ben karuta üstadı olucam. Ve bu oyun sadece Japonya'da oynandığı için aynı zamanda dünya şampiyonu da olmuş olurum"...


Arata ile Chihaya'nın ortak bir paydada buluşması Taichi'yi korkunç rahatsız eder ve sırf onların arasına girmek adına o da karuta oynamaya başlar. Hem Taichi hem de Chihaya bu oyunda iyi olduklarını çok geçmeden farkederler. Üstelik burun kıvırılan çocuk Arata ile de dost olmuşlardır. Hatta bi ara takım olup küçük bir yarışmaya bile katılırlar. Birbirlerine söz verirler; bir gün karuta oyununda  Arata Üstad ( bir numaralı erkek karuta oyuncusu), Chihaya ise Queen (bir numaralı kadın karuta oyuncusu) olacaktır. Taichi'nin karuta hayali ise daha çok Arata'yı bir gün mat etmek üzerine kuruludur. Ancak bu arkadaşlık Arata'nın Fukui'ye geri dönmesi ve 1 yıl sonra da Chihaya ile Taichi'nin farklı ortaokullara gitmesi ile sekteye uğrar.


Aradan 5 yıl geçer. Taichi ile Chihaya'nın yolu Mizusawa Lisesi'nde kesişir. Chihaya bu yıllar içinde kendini karutaya adamışken, Taichi yer yer oynasa da -ortalıkta yenmek istediği bir Arata olmadığından mıdır nedir- çok fazla karuta ile haşır neşir değildir artık. Ancak bu bir karuta kulübü kurmalarına engel olmaz. 3 yeni üye de alarak 5 kişilik bir karuta kulübü kurarlar ve liselerarası turnuvalara hazırlanmaya başlarlar. Chihaya bir gün bile Arata'yı düşünmeden yapamazken, hala Chihaya'ya aşık olan Taichi tüm kıskançlığı ile bir gün Arata ile karşılaşıp onu yenebilmeyi hayal etmektedir. Arata ise Fukui'de tamamen farklı bir hayat sürmektedir. Arata'nın hayatında bir şeyler parçalanmıştır...

Chihayafuru (arzulu/tutkulu) şimdilik 2 sezondan oluşan "slice of life" türü bir anime. Chihaya, Arata ve Taichi arasındaki dostluk ve rekabet, artı yine üçü arasındaki aşk üçgeni ve kıyasıya süren heyecanlı karuta müsabakaları ile merakla kendini izletiyor. Taichi'nin kıskançlıkları o kadar gerçek ki, yer yer hak vermeden yapamıyorsunuz. Arata hem güçlü hem de naif bir karakter çizerken, Chihaya cidden kafayı karuta ile bozmuş, etrafında olan bitenden bir haber, saf ve oldukça da güzel bir kız. Bildiği ve istediği tek bir şey var, o da yolunun Arata ile kesişmesi. Ve de Arata'ya karşı adını koyamadığı duygular besliyor oluşu...


Mangası halen devam etmekte olan serinin hayranları deli gibi 3. sezonu beklerken, üçlümüz arasındaki rekabet de aslında henüz yeni başlıyor. Animeyi bitiren pek çok kişi dayanamayıp mangadan devam ediyor (valla anime gelmeyecekse ben de edicem galiba). Öte yandan serinin bir de live action filmi bulunuyor. Chihayafuru, bizlere rekabet ve dostluk ile karışık, sımsıcak bir seyir sunuyor. Umarım yeni sezonu bir an önce gelir ne diyeyim. 

Chihaya

Taichi

Arata
Mizusawa Lisesi Karuta Kulübü
Chihaya'nın tahtına göz koyduğu Queen
Üstad Suo, Wataya Arata'nın ayak seslerini ensesinde hissetmeye başladı
Bazen romantik şeyler de oluyor :)

Ama Chihaya'nın gönlü Arata'da... ;)

29 Ekim 2015 Perşembe

Shiki

Japonya'da, hala ölülerin gömüldüğü (yani yakılmadığı) nadir yerlerden olan küçük bir köy vardır. Yaşlı nüfusun çoğunlukta olduğu ve genç nüfusun bu içi geçmişlik yüzünden tırlatma noktasına geldiği köyümüze bir gün tuhaf bir aile taşınır. Köyün tepe noktasındaki büyük şatoya bir gece yarısı ansızın geliveren aile, herkesin merakını cezbeder. Çok geçmeden ailenin karı-koca ve bir kız çocuğundan oluştuğu, bir de birkaç hizmetkarının bulunduğu dedikodusu yayılır.

Megumi meraklı bir kızdı

Natsuno adındaki delikanlıya aşık, gözü yüksekte, dolayısıyla köyde mutsuz, ilk fırsatta kaçıp gitmeyi kafasına koymuş liseli bir kız olan Megumi, bu kaçışın ilk ayağı olarak yeni taşınan aile ile irtibata geçmesi gerektiğini düşünür. Ancak bu hem Megumi, hem de tüm köy halkı için felaketin başlangıcı olur.. 

Sunako? Gözlerin nerde cicim?


Büyük malikaneye taşınan Kirishiki ailesi hiç hayra alamet insanlar değildir. Onların taşınması ve akabinde Megumi'nin kaybolmasından sonra, köyde birçok kişi kansızlık hastalığına yakalanır. Bu hastalık ölümle sonuçlanmaktadır ve kasabanın doktoru Ozaki bir türlü çare bulamadığı için kendisini sorumlu hissetmektedir. Öte yandan bu durumun tuhaf olduğunu düşünen Natsuno adlı genç elini taşın altına koyar ve gerçeği çözer. Kirishiki ailesi bidiğin vampir soyudur...


Shiki, bildiğimiz klasik anlamda bir korku gerilim animesi. Vampirler, kurt adamlar, haçlar, kazıklar havada uçuşuyor. Ciddi anlamda ürkütmek ve heyecanlandırmak ile beraber, bir noktadan sonra kim haklı kim haksız karıştırır oluyorsunuz. İnsanlığı da sorgulatıyor doğrusu. Korku-gerilim türünde sağlam bir anime arayanlara tavsiyemdir Shiki.

Not: Bir de saç-sakal şekilleri var ki animede... Kafasında gül böreği misali saçı olan abla mı dersin, sakalı yukarı doğru uzamış dayı mı... Cidden karakterler enteresan bu anlamda. Tatsumi adlı abinin ise efsanevi kıyafetleri göz yakıyor.

Bay ve Bayan Kirishiki

Doktor Ozaki bi noktadan sonra kayışı koparıyor
Natsuno cabbar cevval bi arkadaş
Rahip Muroi yazdığı romanın etkisinde kalıyor

Masao denilen tip tek başına bile ürkünç
Tatsumi'nin kıyafetler efsane :))

18 Eylül 2015 Cuma

Shokugeki no Souma

Yukihira Souma, babası ile birlikte küçük bir lokanta işleten kırmızı kafalı bi oğlandır. Hedefi bir gün babasını aşçılıkta geçip, lokantalarını daha iyi bir konuma taşımaktır. Hatta babası ile birçok müsabaka da yapar ama hepsinde yenilir. Bu onu daha da kamçılar ve daha güzel yemekler yapmak için çabalar.



Bir gün dükkana birileri gelir ve dükkanı yıkarak yerine rezidans yapıp, sonra da araplara (!) satmak istediklerini söyler ve bu konuda Souma ve babasını sıkıştırırlar. Bizimkiler tabii ki bu duruma sıcak bakmazlar ancak işler tehlikeli bir hal almaya başlar, adamlar bizim gariplerin dükkanını falan dağıtır. Maddi zarara uğrasalar da Souma bunu çözmenin bir yolunu bulur bulmasına ancak babası beklemediği bir şey yapar. Souma'ya, kayıt olanların sadece %10'unun mezun olabildiği, ülkenin en prestijli aşçılık okulunun sınavına girmesini söyleyen bir mektup bırakarak Avrupa'ya gider. Bu aşçılık okulu, tamamıyla alaylı bir şekilde yetişmiş olan Souma'ya farklı bakış açıları ve profesyonellik kazandıracak, öte yandan mezun olmayı başarabilen %10'luk dilime girebilmesi için de yeteneğinin yanı sıra ne kadar çabalaması gerektiğini gösterecektir.


Shokugeki no Souma mangası epey sevilen bir seri olmuş, dolayısıyla animeye uyarlanması gecikmemiş. Bu tip animeler genellikle kızların ilgisini çektiği için sanıyorum, mangaka ecchi öğeler de karıştırarak erkek okuyucu/seyircinin de dikkatini çekmek istemiş. Maşallah yemek yiyen herkes orgazmik zevklere doğru yelken açarken, kah donsuz kalıyor, kah memeler fora, ayılan bayılan mı dersin... Ben normalde ecchi girince bi seriye sinir olanlardanım ama burada yemeğin verdiği zevk ile iyi örtüştürülmüş gibi geldi bana. Öte yandan aç karnına izlemeyin daha da fena acıkıyorsunuz :)) Tok karnına bile acıkıyorsunuz... Her türlü acıkıyorsunuz yani kaçış yok. :)) Nefis yemekler icat ediliyor.






Karakter açısından da oldukça renkli bir seri olduğunu belirtmekte fayda var. Souma'nın arkadaşları olsun, rakipleri olsun oldukça kalabalık bir kadro mevcut ve habire yenileri de eklenip duruyor. Hepsi olmasa da birkaçını sıralayayım da ufak bi bilgilendirme olmuş olsun hem. ;)

Akademinin en başarılı ve en kıl öğrencilerinden Erina Nakiri'nin damak zevkinin çok özel olduğuna inanılıyor.
Megumi Tadokoro gayretli bir öğrenci
Souma ile aynı ekolden gelen Takumi Aldini, Souma'yı en büyük rakibi olarak görüyor.
Erina'nın kuzeni Alice daha çok füzyon mutfağından örnekler sunuyor.
Ryou Kurokiba, başına alevli bandanasını taktığı vakit başka bir şeye dönüşüyor.
Baharatlı yemekler Akira Hayama'dan sorulur.

Souma'nın babası basit bi aşçıdan öte aslında ;)
Et yemekleri deyince akla gelen isim İkumi Miko oluyor.



17 Eylül 2015 Perşembe

Ore Monogatari!!

Gouda Takeo, 2 metre boyunda, 120 kilo, genç irisi bir ergendir. Ürkütücü görüntüsünün tersine pamuk gibi bir kalbe sahip olan Takeo, etrafındaki kişilerce de çok sevilen ve saygı duyulan bir çocuktur. Basketbol hariç tüm spor dallarında iyidir, efendi ve naziktir, devamlı arkadaşlarının arkasını kollar... Takeo'nun aşk hayatı ise, hoşlandığı kızların en yakın arkadaşı olan Sunakawa'ya yazılması ile sınırlıdır. Yakışıklı Sunakawa'nın aşk hayatı ise Takeo'nun hoşlandığı kızları reddetmekle geçmiştir. 


Bir gün Takeo ve Sunakawa metroda tacize uğrayan bir kız görürler. Takeo, tacizciyi, kolunu kibrit çöpü gibi havada sallamak suretiyle, etkisiz hale getirerek kızı bu zor durumdan kurtarır. Adı Yamato Rinko olan bu sevimli kız, kahramanı olan bu dev adamdan çok hoşlanırken, Takeo ise kıza aşık olmuştur.


Öte yandan saftirik Takeo, kızın yine Sunakawa'dan hoşlandığını düşünmektedir. Sunakawa'nın kendisi yüzünden kızları hep reddettiğini ve böyle giderse mutlu olamayacağını düşünen Takeo, Yamato ile Sunakawa'nın arasını yapmaya çalışır. Bu büyük yanlış anlaşılmadan nazik Sunakawa'nın yönlendirmeleri sayesinde kurtulan ikilimiz, ilk aşklarını yaşamaya başlarken, tecrübesizlikleri ve komik hareketleri ile (bir el ele tutuşma macerası var, atom parçalanıyor sanki) gönüllerde taht kurarlar. 


Manga serisi çok sevildiği için animeye uyarlanmakta gecikmeyen Ore Monogatari (Benim Hikayem), inanılmaz sempatik bir çifti konu alırken, kah önyargılar, kah kıskançlıklar ile sınanan bir ilişkiyi de gözler önüne seriyor. Nefis pastalar yapan sempatik Yamato, iyi niyeti ve saflığı karşısında dilimizin tutulduğu Takeo ve coolluk müessesinin tarihini yazan Sunakawa ile bol bol güldüğümüz bir anime serisi olmuş bu.

Not: Streç film sahnesi anime tarihinin en kült sahnelerinden olmaya aday ben söyleyeyim şimdiden. :))) Ayrıca live action dizisi de geliyor.

Koca dudaklı iyi bi insan : Takeo

Yakışıklı ve cool : Sunakawa

Yüzük ağızlı Yamatocuk


2 Eylül 2015 Çarşamba

Akagami no Shirayuki-hime

Shirayuki, memleketi Tanburn sınırları dahilinde şifacılık yapan bir garip otacıdır. Sıradışı kızıl saçları ile de nam salmıştır. Bu saçların namını duyan memleketin mal değneği prensi Raji, Shirayuki'yi haremine almayı kafasına koyar. Güzellikle gelmezse zorla bu işi yapacağını da yaveri ile bir güzel bildirir. Fakirim Shirayuki buralarda daha fazla duramayacağını anlar, güzelim kızıl saçını kesip, prensin bulacağı şekilde ve  "al da bi tarafına sok" minvalinde geride bırakmak suretiyle yerini yurdunu terkeder. 


Komşu krallık Clarines sınırları içerisine vardığında Zen adında bir çocuk ile yolu kesişir. Yaralanan Zen'i şifacılığı ile iyileştiren Shirayuki, beyaz saçlı gencimizin dikkatini çekmekte gecikmez. Öte yandan Raji'nin peşine taktığı adamlardan Zen sayesinde kurtulan Shirayuki bir şeyi daha öğrenir; Zen, Clarines tahtının ikinci varisidir.

Prens Zen

Akagami no Shirayuki-hime, aynı adlı mangasından uyarlanan, shoujo bir anime serisi. 2016 yılında fazla bekletmeden ikinci sezonunun geleceği ise henüz duyuruldu. Zen ile Shirayuki arasındaki ilişki, sıradan anime ilişkilerinden farklı olarak, biraz disneyvari bir beyaz atlı (ya da beyaz saçlı mı demeli) prens hikayesi aslında. Bakalım hayatına Clarines sarayında şifacı olarak devam eden Shirayuki'yi nasıl deneyimler bekliyor, zamanla göreceğiz (fazla spoiler vermek istemiyorum bu konuda).

Karakterlere bakalım bi yine, ayıp olmasın :))

Shirayuki canım benim
Sempatik Zen

Mitsuhide ve Kiki devamlı Zen'in koruması modundalar
Ağaç tepelerini mesken tutan gözcü : Obi (Van Kenobi olanı değil)

Mal değneği Prens Raji

İşte bi de bu var!! Zen'in abisi İzana'dan asalet şelale gibi akıyor... <3